Skip to main content

Yaklaşık bir yıl önce, 23 Ocak 2020 tarihinde Çin, Wuhan kentinde karantina uygulamaları başlatma kararı aldı ve uluslararası kamuoyunun dikkatini küresel salgının gelecekteki olumsuz etkilerine çekti.

Başlangıcından bir yıl sonra COVID-19 salgını, gezegendeki hemen herkesin hayatını değiştirdi ve büyük ölçekte kayıplar yarattı. Salgın aynı zamanda hızlı değişiklikler yapılmasını zorunlu kıldı, tartışmaları şekillendirdi ve dünya çapındaki mevcut normları sorgulamamıza neden oldu. İklim değişikliği ve küresel salgın nedeniyle yıl boyunca eşzamanlı krizler gerçekleşti. Bu iki kriz arasındaki bağlantı, insani gelişimin doğa ile uyumlu hale getirilmesi ihtiyacını hatırlattı ve önümüzdeki yıl için yeni umutlara ışık oldu. COVID-19 sürecinden alınması gereken birçok ders bulunuyor ve zorlukların tamamını birlikte ele almak 2021 için önem teşkil ediyor.

 2020: Krizler Yılı

  • COVID-19, doğanın, insanların ve gezegenin birbiriyle iç içe olan ilişkisini bir kez daha gözler önüne seriyor. COVID-19 gibi hayvanlardan insanlara bulaşan zoonotik hastalıkların yarattığı küresel tehdit ve iklim krizi iç içe geçmiş durumda ve bu krizlerle mücadelede atılacak adımlar benzerlik taşıyor. Bu krizlerle mücadelenin birlikte ele alınması, halk sağlığını iyileştirmek, ekonomilerin sürdürülebilir olduğu bir gelecek yaratmak ve gezegenin kalan doğal kaynakları ile biyolojik çeşitliliğini daha etkin şekilde korumak üzere fırsatlar sunuyor.
  • Küresel salgın insanlara, kentleri ve ulaşım sistemlerini yeniden tasarlama ve yaşam, çalışma ve seyahat etme biçimlerinde değişikliğe gitme fırsatı sunuyor. Dünyanın dört bir yanında, bisiklet yollarının yeniden tasarlanması ve yerel tedarik zincirlerinin desteklenmesi konularında bireylerle birlikte çalışılması, hükümetlerin daha önce aşılmaz olduğu düşünülen engelleri aşabildiğini gösteriyor.
  • Yenilenebilir enerji, COVID-19 salgınına rağmen çığır açıcı şekilde ilerliyor. 2020’nin ilk yarısında ilk kez Avrupa Birliği’ndeki elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı, fosil yakıt kaynaklarından daha fazla oldu. Dünya genelinde kömürlü termik santrallerin payı ise 2020 yılında ilk kez azaldı. Petrole olan talebinin ise en yüksek seviyesine ulaşıp artık düşüşe geçmiş olması  mümkün görünüyor.
  • Pandemi aynı zamanda eşitsizlik konusunu ele alma ihtiyacını doğurdu. Toplumun tüm kesimlerinden bireyler ve karar vericiler sistemin değişmesine yönelik taleplerini dile getiriyorlar. Pek çok düşünce kuruluşu ve kanaat önderi bilim insanı, sürdürülebilir kalkınma yollarının yeniden inşası sürecinin doğal sınırlamaları gözetecek şekilde ilerlemesini öneriyor.
  • Son olarak değinilmesi gereken önemli nokta, mevcut yeşil toparlanma süreçlerinin yeterince büyük ya da yeterince iddialı olmaması. Günümüzdeki projeksiyonlar emisyonların hızla artacağını gösteriyor. Tüm ülkelerin COVID-19 sonrasındaki ekonomi politikalarını yeşil toparlanma üzerine inşa etmesi gerekiyor. Gelişmiş ülkelerin iyileşme planlarının ‘sürdürülebilirliği’, yeşil yatırımların potansiyel faydalarının hafife alındığı bir tablo oluşturuyor. Yeşil kurtarma paketleri, COVID-19 öncesi politikalar baz alındığında, 2030 yılında öngörülen sera gazı emisyonlarında %25 düşüş sağlayabilir.