Skip to main content

Dünya çapında 53 ülke tarafından onaylanmış olan Enerji Şartı Anlaşması (EŞA) tüm dünyanın yönelmekte olduğu düşük karbonlu sürdürülebilir ekonomilere geçiş sürecinde ülkelere ve yurttaşlara zorlayıcı ekonomik yükler getirme riski yaratıyor. 

EŞA, uluslararası enerji yatırımlarının korunması amacıyla 1994 yılında imzalanan, 1998  yılında yürürlüğe giren çok taraflı, yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma. EŞA, enerji sektöründeki yabancı yatırımcılara, herhangi bir şirketin ulusal hukuka göre sahip olduğu mülkiyet korumasının çok ötesine geçen kapsamlı bir koruma sağlıyor. 

EŞA neleri kapsıyor?

Çıkarılmasından tüketilmesine tüm madenler, petrol ve doğalgaz yatakları, boru hatları, diğer enerji altyapıları, rafineri ve enerji santralleri dahil olmak üzere tüm enerji tedarik yatırımlarını kapsayan Anlaşma, enerji şirketlerini, karlarına zarar verebilecek devlet tedbirlerinden korumak için yürürlüğe alındı. 1990’larda Avrupa’nın, eski Sovyet ülkelerinde Shell, BP gibi şirketlerin yatırımlarını korumak amacıyla tasarladığı EŞA, bugün Avrupa ve AB için bir ekonomik yük sebebi haline gelmiş durumda. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Avrupa Birliği İklim Yasası ile uyumsuz olan EŞA, bu yasaların yaptırımlarına karşı açılacak davalarla AB’ye ve EŞA’ya taraf olan diğer ülkelere ciddi bir ekonomik yük oluşturabilir. Açıkladığı 2053 karbonsuzlaşma vizyonu ile Türkiye de EŞA’nın büyük bir tehdit haline gelebileceği ülkelerden. 

EŞA kapsamında hukuk nasıl işliyor?

EŞA kapsamında alınan kararlar ulusal ve uluslararası yasalarca düzenlenmiş hukuk sistemlerini takip eden ulusal veya uluslararası mahkemeler tarafından değil, takip ettikleri kurallar belirsiz olan tahkim heyetleri tarafından veriliyor ve tüm karar alma süreçleri şeffaflıktan uzak. EŞA yatırımcılara Yatırımcı-Devlet Uyuşmazlık Çözümü mekanizması (YDUÇ) adı da verilen özel tahkim sürecine erişim olanağı sağlıyor. Bu mekanizma sayesinde EŞA kapsamındaki davalar mahkemeler tarafından değil, üç arabulucu avukattan oluşan özel uzlaştırma heyetleri tarafından görülüyor. EŞA uzlaştırmalarından büyük gelirler elde ettiği bilinen arabulucu avukatlar hem başka davalarda müvekkillerini temsil edip hem EŞA davalarında karar alıcı olabiliyorlar. Örneğin bir avukat başka bir davada temsil ettiği müvekkilin bir EŞA davasında tahkim heyetinde yer alabiliyor. Bu durum ciddi bir çıkar çatışması yaratıyor. Avukatlardan oluşan bu hakem heyetleri dava başına ücret aldığından da daha fazla dava açılmasına sebep olacak şekilde (davalar şirketler tarafından açıldığından) şirketlerden yana tavır almaları yine kendi çıkarlarına. Üstelik tahkim heyetlerinin kararlarını kontrol edecek / düzeltecek bir kurum veya temyiz mekanizması da mevcut değil.  

Neden Anlaşma’dan çekilmek en iyi çözüm? 

Avrupa Komisyonu “günbatımı maddesi” sebebiyle Anlaşma’dan çekilmek yerine Anlaşma’yı güncellemenin daha iyi olduğunu öne sürüyor. Ancak Komisyon’un bahsetmediği nokta ülkeler Anlaşma’dan birlikte çekilerek karşılıklı Yatırımcı-Devlet Uyuşmazlık Çözümü mekanizmasını devre dışı bırakabilirler, bu durumda gün batımı maddesi de geçerliliğini yitirir. Bu çekilme kararı büyük gruplar halinde gelirse, fosil yakıt yatırımlarının koruması 10 yıl veya daha fazla beklenmeden, hemen kaldırılabilir. Anlaşma’dan çok sayıda ülkenin çekilmesi aynı zamanda EŞA’nın tamamen iptalini de tartışmaya açabilir. Anlaşma’nın tamamen iptali, herhangi bir yaptırım olmadan EŞA’nın verdiği tüm korumaların ortadan kalkması anlamına gelir. 

Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Ticaret ve Yatırım Politika Uzmanı Cornelia Maarfield, EŞA reform önerilerinin prensipte kabul edilmesine dair şu yorumu yaptı: 

“AB’nin en az bir on yıl daha fosil yatırımlarını korumaya karar vermesi inanılmaz. Bu, ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve yenilenebilir bir enerji sistemlerine geçmek yerine yurttaşların vergilerini fosil yakıt şirketlerini tazmin etmek için harcamaya devam edecekleri anlamına geliyor. Reformları kabul etmek aynı zamanda anlaşmanın hidrojen, biyokütle ve diğer enerji maddelerini kapsayacak şekilde genişletilmesini de beraberinde getirecek ve bizi gelecekte daha büyük tazminat talepleri risklerine maruz bırakacak. Bu feci düzenlemeler onaylanmamalı. İspanya, Hollanda ve Almanya’nın liderliği üstlenmesini ve hemen Anlaşma’dan koordineli bir çekilme önermesini bekliyoruz.”